Ihre Browserversion ist veraltet. Wir empfehlen, Ihren Browser auf die neueste Version zu aktualisieren.

    YouTube

    Facebook

    Instagram

Fields marked with * are required.

SENI DÜSÜNDÜM IGDELI

Hasan Polat

HASAN POLATHASAN POLAT

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Seni düşündüm İğdeli;

Bir garip zamanda, bir garip dönemde ve bir garip
nedenden sana yolum düştü İğdeli.

İGDELİİGDELİ

Seni dinledim hayallerde, umutlarda,geçmişte,
gelecekte, çocuklarda/çocukluğumda, atalarımda,
yaşlılarda/yaşlılığımda.
Seni dinledim mor koyunlarda, sürmeli
danalarda,yumurtası gelen tavukta, vakitli öten horozda,
kıvırcık tüylü kuzularda, yeni doğmuş eşek yavrusunda,
ibibik kuşunda, kınalı kekliklerde, ürkek ürkek kaçan
tavşanlarda.

İGDELİİGDELİ

Seni dinledim Gırgıda, Çukur T arlada, Kadir ’in

Kuyusunda,Goguyuda, Eriklide, Dayfır da, Sekide,Kaşın
Başında, Garinin Boğazında, Göç Y olunun
Başında,Gırözünde, Sızgıda, Orta Pınarda, Su
Çatında,Büyük Dayfır da, Balık Burnunda, Ağanın
Pınarında,Almalıda,Y elatanda,Küçük Dayfır da, Y ukarı
Köyde,Armıtsanın ardında.
Ne yalan söyleyeyim Kağnı Y olunun Ağzına gitme
korkusu ile dinledim seni İğdeli.

Eşek yolunun başına çıktımattım gözlerimi ve
dinledim…….

İGDELİİGDELİ

Mannas Halil’in oğlu en güzel anılarını anlattı
Gırgıda. Hem de en komiklerinden. Güldüm katıla katıla.

İGDELİİGDELİ

Zıyarete Eğri Halil karısı Fadime (Minco) biraz
ileride Atçıhasan ın hanifi ve karısı Zöhre ile kavramaya
arpa biçiyor .
Arzının Pınarında Hümmet’in Hüseyin T akının Ali
kağnıya sap vuruyorlar .
Depe Tarlada Kör İsmail Dede Bekir Sarı Melez
Baki Ka Gücük Selim ekin biçiyordu. Hemde öyle bir
biçiyordular ki tırpan toprağı yalıyordu.

İGDELİİGDELİ

Çukur tarlaya umut bağlayan kuyu kazdırıp su
çıkarmaya çalışan su çıkarıp da çukur tarlaya hayat
kazandırmak isteyen Gara Dursun u hatırlamasam olur
mu? O emek o alın teri gözlerimin bu gün gibi önünde.

İGDELİİGDELİ

Mıhlı Halilin Mustafa bağda Halimenin Gözel le
konuşuyor . Biraz ileride Necip'in Feyzullah yaz armudu
topluyordu. Körgülü su çıkarmak için can havliyle
kazmayı sallarken Hacı Çavuşun Ahmet havuzunu
sıvıyor . Hacı Hüseyin'inin Abdullah Sıvas’dan gelmiş
bağında üzümleri geziyordu. Hallin Oğlu acur yetiştirmiş
Ağca bibiye ‘’hele şunları topla’’ diyor.

İGDELİİGDELİ

Aşağıda Gara İsmail’in V eli Gara Hava ile
bahçesini çapalarken oğlu Osman ve Kula ismail den
bahsediyorlar . Oradan bağa giden T atarın kızı kolay
gelsin ağaaa diye selam veriyor.Evcili ve Hava yenge
evde koyun gelmiş onları sağıyor.Biraz yukarıda Deli
Hasan yine muzip Halil Ağa Bozahmetin Halil) e
takılıyor.Topal iyip eşeğin üstünde gıyın dibindeki bağa
gidiyor 

İGDELİİGDELİ

Dinliyorum doğayı, taşı, kuşu, insanları. Her biri bir
yerden ses veriyor . Kavga eden de var , şakalaşan da .
Ben daha çok güzel anılara gark oluyorum. Derken
Goguyuda Garabalak’ın gölden Angıt sesi geliyor
kulağıma. Bir zurba kınalı keklik havalanıyor kötü pınar
dan. İçim ürperiyor . Bir avcımı geldi acep diye
düşünüyorum. Y ok neyse ki etrafta avcı filan yok. Zaten
köyde bir avcı (Badal Hasan) var o da Eriklide değirmen
taşı kesmekle meşgul olmalı diye düşünüyorum.Ne
kabiliyetli ne becerikli bir ustadır o. Hem aşı yapar bütün
aşiretin ağaçlarını armutlarını aşılar hem ağaç işlerinden
anlar hem de duvar ustasıdır .
Duvar ustalığı işinden en cok Arap ekmek yemiştir .
Çünkü arap köydeki bütün evlerde emeği vardır.

İGDELİİGDELİ

Babam geliyor aklıma. Babam nerede diye
düşünüyorum. Hımmm anladım. Babam Gara Ahmet'in
kızı Selver ’in oğlu. Bağda, bağ köklerini almış
avuçlarının içine, kamgağını sıvazlıyor . T opal'ın oğlunun
kızı anneme bağ çubuğu ile konuşmasını anlatıyor . Bağ
çubuğu dedi ki. Diyor . Sahibim uyuz olsa da benim
kökümü sıvazlasa. O zaman hem çok üzüm veririm hem
sahibimin elini kaşırım. Diye anlatıyor.

İGDELİİGDELİ

Angıt yuvağının oradan Ali Osman ın sesi geliyor .
önünde köyün koyun sürüsü. Hep diyorum ömrü
çobancılıkla geçti fakat mutluydu, ya da bana öyle geldi.
Gerçi Çoban Hasan da hep çobanlık etti. O da mutlu
muydu acaba ne dersin İğdeli?

İGDELİİGDELİ

Garinin Boğazından aşağı iniyorum. Sağ tarafda
Çallı da Dalkıranın Veli, Badal Hasan a sesleniyor .
Hasan Paşa bu bahar benim bahçedeki armutları
aşılasan hayırna diye. E tabi Badal Hasan bu yok der mi
hiç. Ölmezsek V eli ölmezsek mutlaka yaparım. Ölmedi
Badal Hasan. Doğaya koyduğu katkıyla yüreğimizde
yaşıyor hala.

İGDELİİGDELİ

Boğazındakı hışırtıyı duyuyorum taaa Sızgı daki
Abon Sülemen in. Bir çift at koşmuş kara sabana çift
sürüyor . Havus’un konağındaki Garabalak eşeğe sarma
vurmus cinganın pınarından yukarı gidiyor . Y olculuk köy
diye düşünüyorum.

İGDELİİGDELİ

Ya peki o ‘’efendim efendim benim efendim.’’
Türküsünü söyleyen kim. Biraz daha yakından
dinleyinca tanıyorum hemen Şahin hocayı. Biraz
hüzünleniyorum. Hüzün de hayatın içinden bir şey
değilmi zaten.

İGDELİİGDELİ

Ve seni dinliyorum İğdeli
Serin serin su çatındayım.Büyük tayfurdan şarıl
şarıl akan suyu görüyorum. Evel buralara kendir ıslatıp
çul çuval yapan kadınların emeği varmış ama artık o
kadar su yok. Suçatı deyince Osman'ın Mehmet’i
anımsadım. Hani köye suyun gelmesinde çok emeği
olan Osman ın Mehmet. Birde suyu getiren işçilere
yemek yetiştireceğim diye perem perem olan
Karaözü’nün en güzel kızı Hatice

İGDELİİGDELİ

Gö Sülemen T atarın pınarından su sapmış onu
yapıyor . Hüsne bibi beline azzık sarmış mezerin belden
çıkmış geliyor . Ne var acap azıkta omaç mı diye hayal
ediyorum. Omaç deyince İlle Elif in kızı Metelik derler o
aklıma geliyor . Kevrek ekmekten yumurtalı omaç
yapardı hep.

İGDELİİGDELİ

Bir de Zeyneti. Bak yine hüzünlendim. ‘’Gözüm
çıksın bir hoyrata yoldurdum’’ Türküsü kulağımda
yankılandı. Ayşe bibi de kesin azık götürmüştür
Havus’un konağındaki Şahin Hocaya.

İGDELİİGDELİ

Ya peki Gara Duran'ın kızı davarı sağıp da peynir
yapmış mıdır acaba. Sal sal bembeyaz peyniri Dede
Bekir'in karısı Zarif ebe de çok güzel yapardı.

İGDELİİGDELİ

Zarif ebe deyince Köy Enstitüsü Mezunu İsmail
Hocadan köyümüzün öğretmeni aklıma gelmez
zannetiniz değil mi? Ama yok maarifin, eğitimin her
yerine sinmiş, tebeşir tozu yutmuş İsmail Güneş tabiki
aklımda. İsmail Güneş ve onun eğittiği Anadoluyu
aydınlatan öğrencileri; Hüseyin ve V eli Alkan, Sami
Güneş, Ahmet Güneş, T evfik Güneş, Ali Güneş, Şevket
Duman, Mehmet T aşyürek, Hasan onbaşı'nın Bekteş,
Hösüğün Ali, Garöz’ün İbrahimi hatırladım İğdeli.
Y eşil oğlunun boğazdan yukarıya kağnı gıcırtısı mı
var . Dinler misin Iğdeli. Bu kağnı gıcırtısı mı? Bak biraz
daha iyi dinle sanki kağnı gıcırtısına bir uzun hava
karışmış. ‘’Gitme Hasan Paşam Halep’e gitme. Halep’e
ettiğin Antep'e etme’’ Kim yada kimler söylüyor olabilir
bu türküyü. Belki Kerim, Belki Osman, Belki Gara ismail
in Hasan, belki topal'ın Oğlu, belki Yörük Ali, belki Çapar
Rıza,belki Öksüz Ali, belki Hösük, belki T evzir Ali, belki
Küt İsmail,belki Hüseyin Çavuş, belki Mustafa çavuş,
belki Dokuz Eyyüp belki,Belki Hatem Ağanın izzet, belki
Ala sakal,belki de hepsi. Ruhum dinleniyor . Biraz da
yönümü köye doğru dönüyorum.
T an veli'nin karısı İyib in kızı bir dürüm yapmış
sarmış eteğine. Muhtemel ki Bakkal Hüseyin efendi den
(Kömbe den) alınmış bandırma var içinde. O ne? Diyor .
Deli Hasan'ın karısı Gülistan bibi. T orunum Mustafa'ya
vereceğim acıkmıştır öksüzüm.
Hüseyin çavuşun kızı Y eter hay haşema koşturuyor .
Ne yapıyor bilemedim şimdi.Ama Göndül avrat la Gamer
ağız ağıza vermişler konuşuyorlar.

İGDELİİGDELİ

Bir den taş kesme gözüme ilişiyor . Gara Ahmet in
kızının kızı Emine taş kesmede kocaman kayaların
üzerine kayısı yarıyor . Kör Mehmet mi? Köyümüzün
koca yürekli adami. Yiğitliğin, mertliğin, adam gibi adam
olmanın timsali Kör Mehmet ‘’Ağ gelinde indi mola
yayladan’’ türküsünü kavalda eze eze üflüyor .
Öteden Kerimin kızı ile Gara gelin beliriyor. Gara
gelin Irız’ın Mehmetin yanına, Kerimin kızı da Havus’un
konağındaki patatese bakmaya gidiyor.

İGDELİİGDELİ

Seni dinlemeyi bırakacaktım İğdeli ama Hollanda
dan kesin dönüş yapmış İdris'in Hasan olmasa. ‘’Gayri
dayanamam ben bu hasrete’’ Diyor . İdris'in Hasan dertli
dertli. Y anında Çörten Ali he bir de iri iri gözleriyle Rıfat
hoca var.

İGDELİİGDELİ

Ya peki bu kadar işin içinde Kel Sarı neden sarhoş?
Diye düşünüyorum. Hacı Hüseyin'in kızı girmiş Kel Sarı
nın koluna eve götürüyor . Acaba Kör Hakkı’nın bakkal
da mı şarap içti. Y ok yok değilmiş yanlış alarm.
Alasakalın Hüseyin’in oradalar . Arap, Gula İsmail,
Garabağ, Sami Hoca, Battal’ın oğlu bekçi İbrahim de
orada olmalı diye düşünüyorum. Ama yok bekçi İbrahim
o zamanlar T arsus’da. Fakat Saniye ve Melek bibi iki
bacı Zülfikarın evinden, Kürt Alinin İsmail'in evine aşağı
konuşarak geliyorlar . Kalktı göç eyledi avşar elleri
bozlağını söyleyen mutlaka Lök Ali olmalı. Yiğitlik ve Lök
Ali anlatırdı zaten. mücadeleyi en güzel

İGDELİİGDELİ

İki bacağının arasına testiyi almış Çıtak Hatem elini
yüzünü yıkıyor . Ne güzel bir marifet diyorum. Karısı
Sedef’i yormadan yüzünü yıkadı diye düşündüm.
Ama yine kulağıma bir türkü geldi. ‘’Dünyada
olmasın halini soran’’ Diyor türkü. Kim olabilir? Tabiya
Hondu’nun Hakkı bu. Ölgün sesinden tanıdım.

İGDELİİGDELİ

Hiç istemedim gözlerimi açmayı, hep seni dinlemek
istedim İğdeli. Seni, taşını, ağacını, börtünü, böceğini,
bağını ve bahçeni. Ama gitmem gerek. Hayat beni
bekler . Geçmişlerime selam edip, yaşamak gerek.
Hemde inançla, hemde inatla, hemde mücadeleyle.
Hani diyor ya büyük usta Hasan Hüseyin
Korkmazgil
gayri bize ölüm yok
kavgayı
şiiri
ve seni
çok seviyorum.
Evet İğdeli
kavgayı şiiri
ve seni
çok seviyorum.
Önemli Not: Hatırlayamadığım büyüklerim ne olur
beni affedin. Hepinizin aziz hatırası önünde saygıyla
eğiliyorum.

 Hasan Polat


Nazilli Sümer Basma Fabrikası kapsamında her turu birbuçuk km. Olan yürüyüş parkuru vardır . Fırsat buldukça o parkuru yürürüm. Ağaçlık yeşillik manzarası tüm tahribata rağmen güzel bir mekan.

Bu doğa parçasında devamlı gelin dağmat fotoğraf çekimleri yapılır . Yani düşünün ki insanlar evlendikleri veya nişanlandiklari günü o doğa parçasında ölümsüzleştiriyorlar .
Orada resim çeken veya çektiren insanlar o doğa parçasının hikayesini biliyorlarmidir?
Pek zannetmiyorum. Onun içindir ki bir miktar olsun anlatayım.
Fabrika, Türk-Sovyet ortak yapımıdır . Makineler ve teçhizatların çoğu Sovyetler
Birliği’nden narenciye karşılığında (para değil üretim paylaşımı) alınmıştır . Fabrika kuruluşundaki işçi açığını kapatmak için 120 Sovyet montör ve mühendisi istihdam etmiştir .
Fabrikanın temelleri 25 Ağustos 1935’te atılmış, yapımı 18 ayda tamamlanmış ve 9 Ekim 1937’de açılmıştır . Fabrika da nelermi vardı?
1. Fabrikada balolar , danslar ve kadınlı erkekli partilerler düzenlenirdi.(1930 lu yılların sonuna doğru bir süreçte toplumsal algıları düşünürsek son derece ilerici bir eylemdir . 2017 de kızlı erkekli aynı evde kalıyorlar diyen siyasi yapıya bakarsanız ne kadar geriye gittiğimizi daha iyi kavrarsınız. )
2.Fabrikada bünyesinde 700 kişilik bir sinemada salonu vardı.Haftada altı defa film
gösterilirdi. (Bu gün ise sanat düşmanlığı zirve yapmakta.)
3.Fabrikada Halkevi kurmuş ve halkevinin,hazırladığı oyunları sergilemesi için fabrikada
içinde bir sahne yapılmış, biçki-dikiş kurslarında her yıl birçok genç kız meslek sahibi olmuş,köylere geziler düzenlenmiş, köylere ilaç ve sağlık elemanı göndererek hastaların tedavisini sağlamıştır .
4. Fabrikanın korosu vardı, klasik müzik seslendiren grup bir çok yerde konserler verdi,fabrika çalışanlarının kullanımına açık piyano vardı.
5. Fabrikanın halkın ve çalışanların hizmetine açık hamamı vardı.
6. Fabrika güzel sanatlara ağırlık vermiş resim heykel yapımı ve sergileri düzenlendi.
(Günümüzde heykeller müstehcen bulunmakta.)
7. Fabrikanın spor kulübü vardı. Fabrikanın bünyesinde kurulan lacivert-beyaz renkli sümer
spor , futbol, basketbol, atletizm. Voleybol, bisiklet,güreş, yüzme, boks branşlarında faaliyet
gösterdi.(Sporda yandaş hale geldi Osmanlı spor gibi.)
8. Fabrika halka altı ayda bir ıskarta basmalarını bedava dağıttı.
9. Fabrikada işçi sendikaları, hastane, eczane, laboratuvar , okuma yazma kursu, sağlık
taraması, ilk okul, kreş, işçi radyosu, lojman, pavyon, trenle işçi servisi ( gıdı gıdı), kooperatif,
fırın,yemekhane, kantin bulunmaktaydı.
( Emekçilerin mücadelesi sonu kurulan sendikalar işlevsizleşti yandaş sendikalar kuruldu).
10.Fabrikanın ar-ge bölümü vardı. Özellikle pamuk olmak üzere tarımsal alanda ciddi
anlamda araştırma ve geliştirme yapıldı. ( Y ani Y en'i projeler üretildi şimdi ar-ge miz papaz
eriği hacı eriği yapıldı)
1 1. Fabrikanın kendi atölyesi vardı. Gerek ağaç işleri gerek metal akşamın yapımı onarımı
buradan sağlanırdı.
12. Fabrikanın elektrik su santralı vardı. Hem kendi elektriğini temin ederdi.
1950' lerden sonra hakim güç haline gelen sağ partiler sayesinde sürekli kan kaybetti ve son
darbeyi 14 kasım 2002' de yedi.
Özelleştirme idaresi'nce bedelsiz olarak Adnan Menderes Üniversitesi'ne devredildi.
Lenin in Sosyalist ülkesi ve genç 1923 Cumhuriyetinin elele vererek başta insanlığa
devamında Nazilli halkına bahsettiği bu eser sağ politikaların kurbanı oldu.
Dönemin maliye bakanı'' Çok şükür Sümer diye bir sorunumuz kLmadı'' deme cüretini
gösterdi. Aslında söylediği şuydu. Çok şükür Cumhuriyetten ve onun değerleri olan
kamuculuktan, ilericilikten, aydınlanmacılıktan, laiklikten ve halkın ekonomik bağımsızlık
savaşından kurtulduk. Peki ne yaptık; Çok şükür liberalleştik gericileştik din devletine
dönüştük ABD, be AB ye eklemlendik.
Çok şükür ki yoksul emekçi Anadolu halkımızı uluslararası sermayenin kölesi, şeh lerin
muridi, padişahın kulu haline getirdik.
Koministler kötü dinci gericiler iyi ya. Hatta ABD beslemesi dinci gericilik, Kominizmle
Mücadele Dernekleri kurdu ya, ve bu gerici güruh bu halkın dostu ya.
YERSEN...........
Cumhuriyet ve Sümer Lenin demek. Cumhuriyet ve Sümer'i yerle bir eden de 1950 den bu
yana devam edegelen sağcı, gerici, ırkçı, politikalardır .
Nazilli den Nazilli değimi ile kapatayım
YİYİN GARİ........... Hasan Polat


 Senem yetim

Senem; T apılacak kadar güzel kadin/kız. Demek Senem. O benim Senrm'im o
benim anneannem. Senem Yetim
Biz onun güzelliğinin yüreğinin güzelliğinin peşindeyiz ve o tapılacak kadar güzel
yüreğin hikayesini anlatacağız.
.....tarihinde Anadolu nun kadim topraklarında bir orman köyünde bir tahtacı alevi
köyünde Sarıcaova da başladı hikayesi ve aynı topraklarda son buldu.
....den olma .....den doğma Senem Yetim e hayat aslinda hiçte adil davranmadı. İlk adaletsizlik çok erken yaşta yaşça kendisinden büyük biri ile evlenmesinden başladı. Bu adaletsizlik aynı zamanda eşinin çok evliliği ile yani kuma yaşamı ile devam etti. Yalnız bu adaletsizlik bunlarla sınırlı kalmadı. Genç yaşta eşi Ahmet Y etim ı kaybetti. Devamında yaşamın tüm zorluklarını tek başına göğüslemek zorunda kaldı.
Üç kız üç oğlan annesiydi benim anneannem. Ama kumasından da vardı çocukları.
İki kız. Çocukları dedim çünkü o kızları kendi kızlarından kendi oğullarından ayırt etmedi.
Dedik ya yüreği Senem di. Kuması ile hiç kötü geçinmedi. İlişkileri alabildiğine iyiydi.
Burada dayım Ali Haydar Y etim den bir alıntı yapmak isterim
Anneme sordum bir gün analığım ile nasıl gecinirdiniz? Dediki bana; Baban bize
kötü davranacak olursa anlığınla sarılır yatardık. Diye anlatmış
Y ani o derece iyi ilişkiler içindeler . Burada kuması ..... de iyi niyeti insanlığı tertemiz yüreğini de tarihe teslim edelim.
Altı çocuk annesi olmuş kuması evden ayrılıp başka bir yaşam kurmuş artık
çocuklar büyüyor ve çocukların istikbalini hazırlama zamanı gelmiştir . Ne var ki Sarıcaova da parlak bir gelecek uzak bir hayal dir . Okumalı çocukları memur etmek gerekir . Ne çare ki
Sarıcaova bu imkanları sunmaktadır .
Geleceği iyi gören okumanın değerini farkeden anneannem ve dedem Y etim Ahmet
konuşurlar .
Satalım bütün ineği danayı çifti çubuğu gidelim Kuyucak a. Gerekirse tarlaları da
satalım okutalım çocukları. Der dedem
Anneannem tarlaları satarsak okursa çocuklar ve sonra bize bakmazlarsa ne olacak
diye sorar .
Dedem Bakmazlarsa giderim hakime anlatırım derdimi 100 er lira verseler çocuk
başı 600 lira eder o da bize yeter der dedem
Gülüşürler . Her ikisi de çocuklarına son derece güvenmektedirler ve bu güven
tarihler boyu asla boşa çıkmaz.
İnerler Kuyucak a başlarlar çocukları okutmaya. Kışın ilçede yazın köyde zorlu bir
yaşam başlar . Bu zorlu ama bir o kadar da değerli mücadeleyi gören diğer Sarıcaova halkına da örnek olurlar . Hem kendi çocuklarına hem de köyden gelen diğer çocuklara akraba olsun olmasın kol kanat gererler .
Annem T opan Gül den bir alıntı yapmama müsaade edin lütfen
Çapaya türüne narenciyeye yövmiyeye giderdi akşama kadar akşam eve
geldiğinde çocukların çamaşırlarını elde yıkar onlara yemek yapar karınlarını doyururdu.
Diye anlatıyor annem.
Çünkü o Senem di yüreği kocaman yardımsever biriydi. Y apardı gocunmaz dı.
Amma ve lakin dedik ya hayat hâlâ adil davranmıyordu. .... yaşında kaybetti hayat arkadaşı
Yetim Ahmet ı gençti yaşam doluydu. Herşeye rağmen düşünmedi bir daha evlenmeyi.
Okutacaktı çocuklarını ve diğer köylülerine rol model olacaktı. Katkı koyacaktı doğduğu topraklara. Artık hayatın tüm zorluklarını altı yetimi ile gogusleyecekti. Çileli yaşamın ikinci evresi başlamıştı. Herşeye rağmen umutlu ve inanclıydı. Geleceğe dair beklentileri vardı.
Bu çileli yaşamın sonunda emeline önemli ölçüde ulaştı. Üç oğlunu öğretmen bir
oğlunu ziraatci olarak hayata hazırladı
Kızlarına gelince; Onlar içinde yara olarak kaldı. Okutamadı onları. Y etmedi
yetmedi gücü kuvveti imkanları onları okutup hayata hazırlamaya. Belki de yaşamı boyunca başaramadığı tek şey buydu.
Çocukları büyümüş memur olmuştu. Her biri bir yerlere gitmiş evlenmiş çoluk
çocuğa karışmış tı. Ama Senem yüreğin görevi bitmemişti. En ihtiyacı olan çocuklarının yanına gitti ve torunlarını büyütmeye başladı.
Torunlarına bakar evi temizler yemekleri yapar gelinleri çocukları akşam eve
döndüğünde onlara iyi bir ortam hazırlamanın gayretini güderdi.
Anneannem de siz edip de çok önemli bir diğer özelliğinden söz etmemek tarihe
haksızlık olur .
Hani dedik ya memur olan çocukları ülkenin dört bir yanında Cumhuriyetin
değerlerini kazanımlarını halka sunarken anneannem de onların yanına giderdi
İşte o gittiği yerlerde bölgenin yöresel yemeklerini öğrenir o yemekleri büyük bir
ustalıkla kendi mutfağında da yapardı. Sadece kendi mutfağında yapmaz doğduğu
topraklardaki kadınlara da öğretirdi.
Söz gelimi konserve yapmayı Sarıcaova kadınlarına o öğretti. İlk deva Sarıcaova da
konserve onun sayesinde yapıldı
T apılacak yürek Senem anneannem in benim ve kızımın uzerinde de çok emeği ve
alın teri var . Ne desem ne yapsam onun hakkını ödeyemem
Sevgili dostlar Senem anneannemi anlatmamın iki temel nedini var .
Biri üzerimdeki emeğine alın terine vefa borcumu yerine getirmek
Diğeri kaybettiğimiz değerlerimizi animsatmak yaşatmak manevi huzurlarınıza
saygılarımızı sunmak.
Fatma Gül


 NEYDİK NE OLDUK?

Önceden; Üzüm, incir , fındık,
tütün, çay , narenciye, kavun-karpuz üretir bunların karşılığında çamaşır makinesi, radyo,
teyp, basma fistan alırdık.
Şimdi ise; Saman ithal eden ülke olduk.
Önceden; Yurttan sesler korosu, radyo tiyatroları, münir Nureddin şarkıları,
Orhan Boran, yarışmaları vardı .
Şimdi; İçi boş TRT 6 ,Gericilik pompalayan TRT Diyanet, Y avuz Bingöl, Erol Parlak
var .
Önceden; Sinemalara gider
Sadri Alışık, V ahi Öz,Belgin Doruk, Cüneyt Arkın, Kadir İnanır , Fatma Girik, Yılmaz Güney ,
Orhan Gencebay izlerdik
Şimdi; Bir kısmı hakka yürüdü, bir kısmı sustu, yenisi yetişmedi, kalanı da AKIL
ADAM oldu.
Önceden; Hepimizin birer yıldızı vardı.
Onlara isim takardık, ince doğranmış pastırma, bakkalımızın utana sıkıla veresiye
hatırlatması, okul önü seyyar satıcıları,
akşam oturmaları, bize de beklerizlerimiz vardı
Şimdi; Yıldızlarımız söndü, pastırma zengine gitti, bakkal BIM ,A101 ,ŞOK oldu. Okul
önlerinde bonzai satıcıları, akşam oturmaları hayal, bir merhabalar selamünaleyküm e
döndü.
Önceden; Türküler söyler ,çorbalardan tarhanayı,
yemeklerden kurufasulyayı,
sigaralardan Harmanı, Birinci yi bafrayi severdik.
Şimdi; ilahiler okuyor , tarhana kurufasulya dışarıdan geliyor sigaraya kendinden çok
vergi ödüyoruz.
Öncede; Y ollar patika, musluklar kırık,
ziller çalmaz, paralar bozuk,
ama adamlar sağlam idi.
Şimdi; Y ollar soygun, musluklar kan akıyor , zilleri polis çalıyor , paralar zenginde,
adamlar camide.
Öncede; Konya tahıl ambarı ,Mersin muz cennetiydi.
Şimdi; Konya ovası çökmüş, Mersin talan edilmiş, çiftçi anasını da almış gitmiş.
Önceden; Y emeklerimizi koyduğumuz tel dolaplarımız vardı, olmayanda eleğin altına
koyardı. Ceviz ağacından yapılmış çeyiz sandıklarımız , vita yağ tenekelerinde yetistirdigimiz
hercai çiçeklerimiz vardı.
Şimdi; Vestel buzdolaplarina sömürülüyoruz, çocuk gelinlerimiz, katledilen Gezi
Parkımız var .
Önceden; Seydişehir aliminyum , Tüpraş, PTT , Sümer Bank Basma Fabrikamız,
Aliağa, Erdemir imiz vardı.
Şimdi; Ermenek’te yetim kalan çocuğumuz , Soma'da tekmelenen madencimiz ,
Reyhanlıda elini göğe açan annemiz var .
Önceden; çok şeyimiz vardı…. önceden çok şeyimiz yoktu. Şimdi daha neyimiz var
biliyormusunuz???????
Hor gördüğümüz Kürt, Rum,Çingene, Arap, Alevi, Hristiyan, Süryani miz var .
Y aktığınız orman, üzerine kaynar su döktüğümüz köpek,sömürdüğünüz emek, T ermik
santral yaptığımız Karadeniz yaylası, altın için siyanür döktüğünüz Kaz dağlarımız var .
A VM, topçu kışlası, cami yapmak için yıkmaya çalıştığınız Gezi Parkı, Y ahudi ağacı
diye kestiğiniz zeytin ağacı, taciz, tecavüz ettiğimiz kadın, bıçakladığınız LGBTİ, evladının
kemiğini soran Berfin annemiz, buzlukta bekletilen, panzerin arkasında sürüklenen
cesedimiz, Ata Önder ’imiz var .
Ethem’imiz, Ahmet’imiz, Hrant’ımız,
döve döve öldürdüğümüz Ali İsmail imiz, annesini yuhalattığımız Berkin, çırılçıplak çıplak
soyduğunuz Kevser , 50 lira için öldürdüğünüz köylü çocuklarımız var .
Sevgili ülkem ahlak polisi “şeriata uygun davran” diye anons edince mi
uyanacaksın?
Fatma GÜL


 Faşiste Faşist, Yobaza Yobaz denilir .

Sevgili dostlar; Öğretmen bir dostum uzun Facebook da yaptığı paylaşımda gördüm. YGS
sınavından 38000 öğrenci sıfır çekmiş ve matematik %5 e düşmüş.
38000 öğrenci gelecekte 38000 aile demek. Bu sadece buz dağının görünen yani. Söz
konusu aile aslında daha fazla.
14 yılda ülkenin geldiği noktayı göstermesi açısından son derece manidar bir veri. Bilimden
ilimden teknolojiden uzak 38000 aile.
Matematik bilimi reel bilim açısından bilimin bel kemiği ve o alanda da %5 e gerilemişiz.
İçler acısı.
Bir toplum bilim uretmiyorsa, teknoloji uretmiyorsa nasıl ayakta kalabilir? Bilimi ve teknolojiyi
Hz. Muhammet in hayati ilemi öğreteceksiniz? Muhammed'in uhut Savaşı'ndan hangi hastalığa
çare bulacaksınız hendek Savaşı'ndan hangi makinayı ureteceksiniz? Soruyorum.
Oysa kimya ile biyoloji ile matematik ile çok şey yaparız. Bu kesinlikle böyledir .
Peki YGS den 38000 öğrenci nin sıfır çekmesinin sorumlusu kim ya da kimler? Sadece
mevcut AKP ve onun etrafındaki avanesi mı zannediyorsunuz? Kesinlikle hayır . İşte size sorumlular .
"SOL" cular . Açalım; Neden tırnak içinde yazdım? Bunlar kendisini solcu zannederler ama
kafaları karışıktır . Toplum da onları solcu zanneder onlar da gider YETMEZ AMA EVET der . Bu durum yobazlari insanlığın başına bela eder .
Milliyetçiler . Bunlarda kendisini bu milletin tek sahibi zanneder . Hiç tanımadığı bir milleti
kendine düşman edinir . Bu faşistleri insanlığın başına bela eder .
Yobazlar . Bunlarda kendini inanç sahibi Allah'ın tek varisi zanneder . Bu insanlık
düşmanlarını insanlığın başına bela eder .
Sevgili dostlar; Diyeceksiniz ki bu kadar keskin olma ve bir karşıtlık üretme. Belki de
haklısınız. Ama faşist e faşist demeden faszimle mücadele olurmu? Y obaza yobaz demeden
yobazla mücadele olurmu? Onlar karşıt olunca birşey yok biz karşıt olunca kötü oylemi?
Bu ortalamacı tavır , bu biat etme, bu kendini gizleme ve bende sendenim duruşu degilmi
38000 öğrencinin sıfır çekme nedeni.
Demekki neymiş?
FASİSTE FAŞİST YOBAZA YOBAZ DENİLİR.


 BİZİM ZAMANIN AŞKLARI

Bizim zamanımızda aşklar vardı, sevdalar vardı. Aşık
olunurdu komşunun kızına. Aşık olunurdu bir akrabanın
delikanlısına. O bizim için köyün en güzel kızı yada yağız
delikanlısıydı. Hafiften racon da kesilirdi. O benim dokunanı
yakarım tarzından. Kızlar arasında da, akrabanın oğlu
övülür ama akraba oğludur onun için övülüyormuş gibi
yapılırdı. Öyle yapılırdı ama aslında o da kestirmeden racon
du. O akraba delikanlısı benim haberiniz olsun mesajıydı.
Bizim zamanımızda diye başladım söze ama
muhtemel ki bizden önce de öyleydi. Olsun ben bizim
zamanımızda diyerek biraz havamı atayım. Kim bilir bizden
sonraki aşklarda öyleydi. Canım bana ne ben bizim
zamanımızda diyerek o saf o temiz aşkları bize ihale ettim.
Bizim zamanımızda karşılıksız aşklar da vardı.
Seversin o seni sevmezdi. Günlerce düşünürdün, günlerce
onu hayal ederdin. Ederdin de sanki bir halt olacak. Tüm
cesaretini toplar , bir kuytu köşede ya bir mektup, ya bir çift
söz, ya bir bergüzar verirdin. Bergüzar dedim de aklıma
geldi
Nazlı yare selam saldım almamış
Almazsa gam değil almayı versin
Nazlı yarda bana selam salmamış
Salmazsa gam değil salmayı versin
……………..
Doksana vadı da yüz geçti ise
Aradan ahd aman söz etti ise
Pir Sultan Abdal'ım vazgeçtiyse
Bergüzar saldığım elmayı salsın.
Dedim ya karşılıksız aşklar da vardı ve bergüzar
verecek bir şey de yoktu. Olanda bir elmaydı. O halde
bergüzarımı geri versin kadar saf, temiz ve çocukça bir aşk.
O zamanlar telefonumuz yokki SMS atalım ya da
E-Mail yazalım. Öyle ama sevgiliye mesaj atmamazlık
olmaz. Bulurduk biryolunu. Kapının önünden geçerken veya
tarlada, tapanda sevgili çalışıyorsa, kaldırırdık yüceden bir
türkü
………..
Karşıki tarlanın ekini derek
Yorulmuş nazlı yar yardıma gidek
Dedim sevdiğim benim olursan
Dedi ki sevdiğim barabar gidek.
……..
Hah işte bu güzel çünkü sevgilinin gönlü edilmiştir .
Artık dünyanın en mutlu insanıydık. Buluşuldu bir gece vakti
veya kimsesiz bir zamanda sevgili ile. Kalpler maksimum
seviyede çalışır , ateşlere gark olurduk. Vücut alabildiğine
adrenalin ve dopamin salgılardı. T abi biz bunların ne
olduğunu, vücudun ne salgıladığından ne haberimiz var .
Sadece elimizi kalbimizin üstüne bastırırdık ki, köylü kalp
sesimizi duyup da foyamız meydana çıkmasın isterdik.
O aşklar öyle saf öyle temiz di. Süreç içinde biz
büyüdük, biz büyüyüp çoğaldıkça çıkar çevreleri de büyüdü.
Kirletti dünyayı
Dostluk ve sevgiyle kalın.
Hasan Polat
1 1 Şubat 2021