Ihre Browserversion ist veraltet. Wir empfehlen, Ihren Browser auf die neueste Version zu aktualisieren.

    YouTube

    Facebook

    Instagram

Fields marked with * are required.

Nostalji Yenice Ve Kentleşme

Nostalji Yenice Ve Kentleşme / Kadir Duman -1

Kadir DumanKadir Duman

Kadir Duman

60’lı yıllar, Yer, Şimdiki havuzlu Cumhuriyet meydanı. Kuzeyden güneye doğru akan genişçe bir hendek. Yolun kuzeyi-geçidin hemen altı. Nalbant yanı başında Battal Emmi’nin küçük dükkânı, önünde ızgarası neredeyse çürümeye yüz tutmuş mangal, etrafında gençler-orta yaşlılar sucuk ekmek yeme derdinde. Duvar duvara Demirci Şevketin tahta daraba ile kapanan, önünde tamire gelmiş köten-pulluk- kazma ve demir aksamı…

Yanında zaman zaman kahve olan bir dükkân. Arka boşlukta, demiryoluna kadar rengârenk boyalı beyaz-siyah-kırmızı renkli atların koşulu olduğu at arabaları,

Yolun alt tarafı, zaman zaman kahve ve o zamanın Yenice Sporuna lokallik yapan taştan yapılı, çevre tahtaları mavi boyalı bir dükkân.

Burası daha sonraları Çaycı Memed’in insanlara hizmet ettiği yer oldu. Yanında Kamil Amca’nın dükkânı, bitiminde ise çırçır fabrikasının devasa demir kapısı. Taş duvarın bitiminde Kurular’ın-halen duran- konağı.

Bunların doğu tarafında yolun altında Şadi Bey’in çırçır fabrikası ve onun hizmet verirken kullandığı suyu toplayan havuz ve pat pat gürültüsü hiç bitmeyen makineleri. Yolun üst yanında ise sıcak küncülü pide çıkaran fırın. Fırının arkasında ise sarı boyalı, çocukken memurlar oturuyor diye gıpta ile baktığımız demiryolu lojmanları.

Köksalların çırçır fabrikasın bitiminde Gar lokantasında kebapçılık yapan Yakup usta ile Fahriye teyzenin evi başlardı. Mahallede çok kebap yiyorlar diye konuşulurlardı. Saçı uzun Elifin evleri ve buz gibi suyu olan-o zamanlar arabalarla su taşınan kuyusu ve geniş bahçe de her türden meyve’nin bulunduğu bahçe.

Tatlıcı Duranın evi, direkte çakılı 14 lük mü 16 lık mı çivi. O zamanın çocuklarının en önemli yiyeceği, beyaz sakıza benzer tatlının yapıldığı yer göze çarpardı. Ayhan Bağcının evi-Urumlu Cumalının-Çam sultanın peş peşe sıralanmış bağlık-bahçelik ve her tür çiçeğin kokusundan geçilmeyen evler. Kürt hassonun ve Haydar’ın evlerinin önünde o yıllarda yapılmış, tuğla bina diye herkesin güzel bulduğu, geniş bahçeli Necmi Eserin evi. Önünde Çukobirlikte çalışan kiraz teyzenin zemini sarı tahta boyası ile boyalı tertemiz görünen evleri. O yıllarda, yeni yapılan E-5 Karayolu denilen yere kadar büyük bağ ve kenarında meyvelerle dolu Bani teyzenin geniş evleri.

Hatırlattığımız bu yerlerin önünden hendek geçer, her eve tahtadan yapılmış köprülerle girilirdi. Yaz günleri işi olmayan kadınlar herhangi bir komşunun köprübaşında oturur. Konuşur muhtemelen dedikodu da yaparlardı. Tarlasına- bağına gidip gelen, ot dövmeden yayan dönen- Eşek arabası ile bağından gelenlerle- Nasip ağanın kuyusundan su taşıyanlarla hal hatır sorar günlerini geçirirlerdi.

O yıllarda yokluk vardı, yoksulluk vardı. Oturulan yerler sağlıklı yapılar değildi. Ama insanlar birbirlerinden gönül rahatlığı ile bir şeyler ister. Komşu bir yumurta ver, oğlana kaygana yapayım diye seslenir, Aç, okuldan gelmiş çocuklarının karnını doyururlardı. Akşam üzeride top sahasına top oynamaya giden gençler, onları seyre giden Yenicelilerle şaka-hal hatır derken Gaz lambaları yanardı……


Nostalji-Yenice Ve Kentleşme–2
Kadir Duman

60 lı yılların ortasında yapılan E–5 karayolu, bağıyla bahçeleri ile birleşik yaşayan bazı komşuları adeta birbirinden ayırmış ve yolun altında doğal bir semt haline getirmişti. Kasap Müslümün evi hemen yolun altında kalmıştı. Önünde Kürt Alo ve güllü teyzenin yaşadığı iki katlı, önünde her türlü çiçeğin renkleri ile süslediği bahçe vardı. İstasyon semtinin renkli siması, kimseye kötülüğü olmayan, ekmeğini boya sandığı ve istasyondaki emeğe dayalı işlerden çıkartan, istasyon civarındaki herkesçe sevilen, zaman zaman da abartılı konuşmalar yaptığı için takılınan Boyacı durmuş ve kardeşleri muzaffer ağabeyin evleri.

Muzaffer ağa trenlerde o zaman meşhur olan Tarsus baklavasını kutularda satar. Hem ekmeğini çıkartır, hem de dolaylı yoldan Tarsus ve baklavasının reklamını yapardı. Sütlerini ve yoğurtlarını yiyerek büyüdüğümüz Yıldız abla ve Âlem’lerin evi. Yıldız ablanın yoğurt fiyatını söylerken; dilindeki o tatlı peltek söyleyiş nedeniyle tekrar tekrar fiyat sorar yaramazlık yapardık. Bir keresinde babayusufun karaçalısında pamuk toplarken yoğurtların kaymağını bozmuş, anamdan dayak yemiştim. Gene de yıldız abla, anamın elinden almıştı da az dayak yemiştim. En sonda da Atalar Mahallesinin kıdemli Muhtarı Abidin ağanın evi. Abidin ağa, o zamanların iyi giyinen, sözü dinlenen, elinden Cumhuriyet Gazetesi eksik olmayan, kırmızı yanakları ile başından çıkarmadığı fötrü ve evine düzenli geliş gidişi ile dikkat çeken biriydi. Birde hanımı vardı ki; Bağdat teyze, ince uzun boyu, çabuk çabuk yürüyüşü, bacağında şalvarı-üstünde Yeniceye özgü güdügü.. Geçtiği her yerde gördüğünün hatırını soran, köprübaşlarında oturanlarla günlük sohbet eden, tam bir muhtar hanımıydı.

Buraya gelmişken; yaşamı boyunca yenice de büyük küçük herkesin sevgilisi olmuş, Deliağa (Deli Fikri) anmadan geçmek olmaz. İri yarı vücudu, kollarındaki olağandışı gücü ile çocukların uzaktan gördüğünde korktuğu ama hiç kimseye zararı olmayan biriydi. Ö dönemlerde evlenen her kişinin, adet olan sini taşıma işini zevkle yapardı, bu işlemi kendine görev sayan bir yaklaşımı vardı. Hele hele davul zurna eşliğinde oynadığı bıçak oyunu zevk ve hayretle izlenirdi. Bazen kızdırırlardı. Kızdığında attığı taşlardan korunmak için saklanacak yer aranırdı. Deliağa ile ilgili Yenice de yaşayan herkesin mutlak yaşanmış bir anısı vardır.

Bu anımsamaya çalıştığımız evlerin batısında Bakkal Halilin iki katlı konağı ve karşısında büyücek yapılmış ekmekliği vardı. Kasap müslümlerin evinin önünde bir su kuyusu vardı. Doğu tarafı ise Yenice Sporunun 3–4 neslinin top oynadığı, o zamanların tek sosyal eğlencesi olan futbol arenasıydı sanki. Tam ortasında telefon direği vardı. Burada top oynarken susandığında ya buraya koşulur ya da nasip ağaların uzun süre tüm Yenicenin su taşıdığı tulumbaya gidilirdi. Bu alan Yenice sporuna uzun yıllar hizmet etti. Buralarda Ali Gerger- abilo (Abidin Sevindik)-Celal Duman-Lefter Mustafa Kuru-Erdem Canatan-Akif Kiriş-Muvaffak Güngör- Bakkal halilin ali-Kasap Yüksel Özer v.s. Daha sonraları Cengiz Kurtuluş-Hüsülü-Türkseven-Ata özer-Nadir Sağır-Vedat(ibiş)-Cahit Boroğlu ve onlara yetişen Tahsin Yeşildere-Muhsin Yeşildere-Asaf Bayer- Kadir Duman-Mamik muhittin-Zeynel Tatlı-Kamber Türkmen-Epili Memed-kaplan Şan- Yüksel Ağyel ve daha sonraları Kaplan Biçer-Cahit Özen-CumaliŞafak-Kemal Güneri v.s bunlar gibi adını saymakla bitiremeyeceğimiz yüzlerce sporcu bu alanda ter döktüler.
Sağırların bağına bitişik olan bu alanın yanında büyücek bir incir ağacı vardı. Maç seyretmeye gelenler önce gelip, bu ağacın gölgesine sığınır oradan izlerlerdi. Orası bu sahanın Şeref Tribünü gibiydi.


NOSTALJİ-YENİCE VE KENTLEŞME–3
Kadir Duman


Şimdi ki havuzun bulunduğu yerin kuzey doğusunda Şadi beyin fabrikasının iki katlı, anlaşılacağı üzere personellerinin yararlandığı, yüksek 2 katlı bir bina vardı. Buranın Kuzey tarafı, 70 li yıllarda Yenice de gelişen sol hareketin özgürce sloganlarını yazdığı duvar haline gelmişti. Fabrikanın sonunda Yenicesporuna kulüp lokali olarak hizmet vermiş tek odalı bir taş bina,

Tüm bunların karşısında Sarıgüllerin depo olarak kullandığı uzun- geniş, tuğla ile örülmüş duvarları bulunan depolar. Buralar bir dönem sinema salonu olarak ta kullanılmış ve hatta Yenice de Ünlü yazar Yaşar Kemal'in Tenekesi Zeki GÖKER ve Cengiz SEZİCİ ekibince Yenicespor yararına sahneye konmuş, o gün sanat adına adeta Yeniceyi bir bayram yerine çevirmişti. Zeki Göker Oyun sonrası böylesine duyarlı bir seyirci, verileni anında alan kitleyi Adana da bile zor buluruz diye, Yenicelilere övgü dolu konuşma yapmıştı.

Sıra sıra depoların bitiminde Bayram Sarıgülün konağı yer alırdı. Kapısında sarı tokmağı bulunur, girmek isteyen o tokmakla üst kattakilere seslerini duyururlardı. Zaten Konağa, Kendileri ve yakınları dışında pek az kişinin girip çıktığı görülürdü. Yaşam olarak, Sosyal olarak, Giyim olarak Yenice de yaşayan kişilere pek benzemezlerdi.

DSİ nin içinde oturan Memur ve Mühendislerin Lojmanları mevcut idi. Yeşil-Temiz-Korunaklı ayrı bir dünya idi. Hacı İlyas-Süleyman Yavaş- Recep bey, Mustafa Kanalıcı gibi birçok isim buralarda kaldılar, yaşadılar ve gittiler. Ama gittikleri yerde kesinlikle Yenice yi aradılar. Çünkü gittikleri yerde, Yenice deki felsefeyi-anlayışı-insanlığı bulmaları mümkün değildi. Süleyman Yavaş ın Evi yanmıştı da Tüm Yenice seferber olmuş, Yatağını yorganını ertesi gün yerine koymuştu.

Devlet su İşlerinin yanında ise Yenicede kurulan ilk Belediye binası yer alırdı. Hemen girişte Başkan odası ile Muhasebeci karşılardı. Ahmet Ilgaz-Ali Gerger burada Başkanlık yapmışlardı. Muhasebe de ise Nusrettin Biçer-İsmail Tul hesap kitap yaparlardı. 60 lı yılların sonuna doğru Belediyenin arkasında o zamanların modern ortaokulu yer alırdı. Şamil efendi ve sonraları Ahmet Pan öğrencilere hizmet için çırpınırlardı. Ne yazık ki Devlet inşaatı yapanlar o zamanlarda malı götürmek için malzemeden çalmışlar ki uzun süre hizmet edemeden yıkıldı. Karakolun batı tarafında ise halen hizmet veren ağırlıkla Yeşil kardeşlerin çalıştırdığı fırın ve Esef Kurt a ait boş depo…

İstasyona doğru ilerlerken sol tarafta büyücek bir ağaç ve yanında mavi boyalı, tertemiz giysileri ve ‘ Buyurun Yenice Ayranı’ diye boğuk sesiyle geleni gideni bol köpüklü ayran içmeye çağıran Muharrem amca.. Hafif göbekli temiz ve güler yüzü ile Yenicenin Ayranını Çukurova da bir numara yapmaya çalışırdı. Sonraları yanında ayrancı Asaf Bilge yer aldı. Yanı başında Ali Gergerin ve daha sonraları Rahmi Sürücünün sahibi olduğu gazete-kırtasiye dükkânı. Ali Gerger ne kadar ciddi ise Rahmi Sürücü tam tersiydi. Tanıdık tanımadık herkese Boynunda akrep var diyerek korkutur, Eli Memed ağaya siyasi olarak takılır, sonrasında ise….

Kasabamızın en eski manavlarından Kamber ağanın küçük ama zamana göre zengin manav dükkânı ve Kamber ağa, kara gözlükleri ile ince uçlu kalın burma bıyıklarıyla yer alırdı. Ondan sonra Selamilerden Fehmi ağabeyin, daha sonraları Ayhan Bağcının kahvesi-Yılmaz Güney İnce Cumali yi çekerken bu kahve de oturmuş çay içmişti. Yanında Hüseyin Fındığa ait dükkan ve yanında irice bir söğüt ağacı.. Ağacın dibinde Ali Rıza Kurt’un bir küçük masa ve bir sandalyelik arzuhalci dükkânı. Boro Halil, Beyaz Kıbrıs eşeği-başında fötr şapkası tertemiz kıyafeti ve elinde güneşten korunmaya yönelik şemsiyesi ile akşamüstleri gelir burada oturur, çayını içer-sohbetini eder, evine dönerdi. Nazım Kirişin dükkânı daha sonraları tatlıcı hasanın dükkânı oldu. En sonda ise Sehlen Gergerin ufacık manav dükkânı. Sehlen Gerger sonraları dükkânının az üstündeki okaliptüsün dibine kamyonla Çumra kavunu getirir satardı. Zaten istasyon semtine girerken, özellikle yazları Ayrancı Muharremin yanındaki büyük ağacın dibinde, İsmet Kirişin Bal Kavun- Şeker geldi şeker diye bağırdığı kavun sergisi karşılardı.

Bu dükkânların önünde 3 okaliptüs ağacı vardı. Bunları altında da, Önceleri Ayrancı Halis-sonraları yanına kardeşi ayrancı reşidin dükkânları eklendi.

Halen Mevcut karakolun hemen doğusunda iki katlı beyaz bina yer alırdı. Üst tarafı Sato Seçer in kulübü-altında da Şeddat Süleyman kasaplık yapardı. Toros Muhittinin lokantası, yanında bir ara lokanta olan, daha çok kahve olarak hizmet veren tertemiz-havadar güzel bir mekân vardı. Demiryollarından emekli olduğunu sandığım uzun boylu-babayiğit-yüz hatları sert görünen , Arap Müslümün dükkanının yanında, gençlik yıllarımızda sucuklu ekmek yaptırıp yediğimiz fırın…Sonrasında çeşitli esnaflarca çalıştırılan Eserlere ait kahvehane….

İstasyon da ise Yakup amcanın, daha sonraları kebapçı Kemal ve Nusrettin Özen tarafından çalıştırılan herkesin kolayca gidemediği mis gibi kebap kokularının yayıldığı lokanta. İstasyondaki yolculara hizmet veren adı ile özdeşleşmiş Büfeci Kadirin Yeri. Yan tarafında da, Yeşil renkli arka sepetinde tahta bir kutusu bulunan ralle bisikleti..
Bütün bu yarı sabit konaklamalı yerlerin dışında Yenicenin o dönem eğlenceye gidenin zevk aracı, hastası-yaralısı olanın ambulansı olan Çakıcı Ayhanın(Uğur) bilmem kaç model kuyruklu yeşil beyaz taksisi istasyon meydanında dururdu ki; Sanki yenicenin sigortası benim derdi. Uzun boylu-yakışıklı herkesin yardımına koşan, Tarsus da-Mersin de-Adana da herkesçe bilinen biriydi. Gecesi, gündüzü olmayan biriydi…. Birde Hulusi ağanın şevrolesi istasyonu süslerdi ki, ona belli adamlar binerdi. Temiz kıyafeti, ağır ağır yürüyüşü, elindeki anahtarlığı sallaması ile dikkat çekerdi. O zamanların CHP sinde sözü geçen politikacısıydı ya….


NOSTALJİ-YENİCE VE KENTLEŞME–4
Kadir Duman


Hıdırağaların sapsarı kehribar gibi, şırasından yenmeyen, evlerinin önündeki bağları iki asfalt yol arasındaydı. Günlerce üzüm kesilir, düzülür, sandıklanır ve Adana haline gönderilirdi. O yıllarda Yenicenin etrafı üzüm bağları ile doluydu. Traktör römorkları ile Adana haline, bir kısmı da trenle iç Anadolu kentlerine sevk edilirdi.

Hamza Güngör’ün çeşitli meyve ağaçları ile dolu, özellikle kara can erikleri çok güzeldi. Hemen karşısında değirmen yolunun girişinde, Yenice deki ellili yaşlarda insanın dünyaya gelmesinde katkısı olan Ebe Kadriyenin sarmaşıklarla çevrili evi yer alırdı. Yaşlı bükük beli-kara gözlükleri ile ebe Kadriye doğum yoksa elinde alet edevatla bahçesi ile uğraşırdı. Ebe Kadriye nedendir bilinmez ama çabuk kızardı.

Lafının üstüne laf konulmasını istemeyen bir yapısı vardı..Yanında, Çit komşusu Mileci Hüsülünün 2 katlı taştan yapılı evi yer alırdı. Dedoların Hüseyin efendinin evi ve önündeki bahçesi bayağı geniş bir arsa üzerine kurulmuştu. Kalınca bir sesi ve sert görünümlü bir yüzü vardı. Orta boylu, tombulca biriydi. Bir oğluna Murtaza ağa derlerdi. Murtaza ağa, Parmağında çok uzun yıllar taşıdığı kalınca bir altın yüzüğü ile dikkati çekerdi. Bir oğlu da o zamanlar Almanya da okuyor diye ahali arasında söylenir ve gıpta edilirdi. Yüksek yolunun ötesinde tek katlı ama dışarıdan çok güzel görünen, yine bahçeler içinde beyaz boyalı, pencereleri demirli-kiremitli bir bina yer almaktaydı. O zamanlar Yenice de evler topraktan üretilen kerpiç yapılardan oluşurdu. Her yıl sıvanır-Gidekleri(Dam kenarları) yeniden tanzim edilir, kışa hazırlık yapılırdı.

Halen de varlığını koruyan, Askeriyeden emekli, sert görünümlü ama konuşunca ağzı laf yapan, özünde sevecen, o zamanların iyi bir ismet paşacısı, Vahit çavuşun değirmeni, Karabekteşin çocuklarının evleri, Arabacı Cumalinin, arabacı Osman emminin, Yenicenin en eski berberi Vahap ve Hüseyin Gökçek kardeşlerin evi ile Battal emminin evleri yan yana yer alırdı. Deli Hasan denilen, rivayete göre çete savaşlarına katılmış, ufak tefek-bembeyaz kalın bıyıklı ama çok sinirli, katranı kaynatmayla olur mu şeker……. Dizelerini çok kullanan Hasan emmi ile Navruz teyzenin evleri birbirine bakardı.

Kasık ali emminin evi yolun üst tarafındaydı iki katlı konağı, yaşlıca, beli bükülmüş vaziyette eşek arabası ile bağa giderken, nasip ağanın kuyusuna giderken çokça görür, bizlerde su getirmek için boş fıçı koyalım dediğimizde çok zaman olumsuz cevap alırdık. Budamazların- Ahmet Pan ın-lord bebeğin(Canatan ) Ekrem serinin-Özcan Serin ve Hüsamettin ağabeyinin evi demiryolu ile asfalt arasına tespih tanesi gibi yan yana dizilmişlerdi.

Köşkerlerin, Bisikletçi Yasin emminin, daha sonraları eklenen Usta selimin evleri ile Mileci Hasan emminin evleri bir arada idi. Kadınların fistanlık-güdüklük-şalvarlık veya patiska almak için uğradıkları bir mekândı. Hasan emmi hiç mi hiç yavaş konuşmazdı. Tanımayan biri olsa kavga ediyor sanırdı. Ama hiç de öyle biri değildi.

Demiryolu geçidinin batısında 10–15 metre uzağında bir alt geçit yer alırdı. Gavurdağlı ökkeş emmi veya haruniyeli Fahri abi tren geliyor veya manevra yapacak diye geçidi kapatınca insanlar bu altgeçidi kullanırlardı. Bu geçit sıkça kullanılan bir yerdi. Buradan Köyün içine geçilir alışverişler buralarda yapılır. Kahvehaneye buralara gidilirdi.

Geçidin bitiminden itibaren yol seviyesi bayağı düşerdi. Yolun sağ tarafının ise daha da düşük bir görüntüsü vardı. Buraya, nedendir bilemediğim ama çokça duyduğum kanlı göl derlerdi. İçinde çarşıya doğru uç kısmında bir ev yer alırdı. Türkmenlere ait bir yapıydı. Bir Sene iyi yağış olmuş, burayı sel suları doldurmuş, göl gibi uzun süre kalmıştı. Türkmenlerin evleri biraz daha doğu kısmında yer alırdı. Daha sonra ise Arnavudun çiftlik gibi evi başlardı. Arnavut İsmail iri yarı, babayiğit bir adamdı.
Geçitten-ilkokula kadar (şimdi ki uğur Mumcu Parkı) 70 li yılların sonunda, Hamal Bayramın oğlu Muhittin Sırdaş YSE de yol şefi olunca, adı geçen kuruluşun makine parkından istifade edilerek doldurulmuş, o zamanlarda toz ve çamur olan birçok yol ve sokak stabilize yapılmıştı.
YENİCE BİTMEZ…………


 

 NOSTALJİ-YENİCE VE KENTLEŞME / 5

Kadir Duman
 
Şimdi ki Uğur Mumcu parkının yerinde o yıllarda 8-10 derslikli, çatısı çinko ile kaplı, o dönemlerde son derece modern sayılabilecek niteliklere sahip bir İlk okulumuz vardı. Okulun hemen girişinde, sol tarafta etrafı mazı bitkisi ile çevrili, yuvarlak biçimde, iç içe 2 bölümlü çok güzel bir bahçesi vardı. Saklambaç oynarken içine saklandığımız, Kovalamaç oynarken etrafında fır döndüğümüz bir alandı. Okulumuzun önü ne kadar yağmur yağarsa yağsın çamur olmazdı. Önünde siyah okul çorabının içine pamuk basılarak yapılan toplarla, top oynardık. Gürültü çok olduğunda Hademe Nafiye abla gelir, müdür kızıyor sessiz olun derdi. Ama kimse dinlemezdi. Son derece ciddi, kafası kel ağır ağır yürüyen, tiz sesiyle hepimizde saygı uyandıran bir Müdürdü, Mehmet CANBOLAT. Çok dikkat çeken bir yanı da, elinden gazete hiç mi hiç eksik olmazdı. İhsan Köşk-Rahmi Kerem v.b. değerli öğretmenler vardı.
Okulumuzun, doğu tarafına Ortaokul yapılmıştı. Yeni bir binaydı.(Şimdi ki Anaokulu) Bizden büyük ağabeylerimizle bir arada olmak yerimizi daraltmıştı. Bahçede gezen öğretmen sayısı fazlalaşmış, bundan dolayı yaramazlıklarımızı yapma imkânı kısıtlanmıştı. Hele hele bir Fahriye öğretmen vardı ki, ortaokul ağabeylerimiz bile çekinirlerdi. Babayiğit - Sarışın-etek döpiyes giyen-bakımlı ve güzel bir kadındı. Aynı zamanda sert tavırları vardı. Ama herkes iyi bir Matematikçi olduğunu söylerdi..
Okulun kuzeyinde, Halkevi binası vardı. Büyücek bir yapı idi. Toplumun çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak için yapılmıştı. O zamanlar Yenice de sıtma ve trahom hastalığına sıkça rastlanırdı. Halkevinin, yoldan tarafında bir oda bunların tedavisi için ayrılmış, görevli olarak ta orta boylu-göbekli saçlarını sürekli kısa kesen Kerim amca diye bir sağlıkçı vardı. Kinin verir, gözü rahatsız olanın gözüne damla damlatırdı. Rivayet edilir ki; sünnet te yaparmış. Bu halk evi 70 li yıllarda gelişen sol hareketin toplandığı yer haline de geldi. Bir ara Tiyatro salonu olarak ta hizmet verdi.
Okulun doğu tarafında Baklavacı Bayram’ın taştan yapılı evi, sonrasında Elimemed ağanın ve Biçerlere ait evler bulunurdu. Bunların bitiminde ise bağlar-bahçeler başlardı. Bağların içinde bağ sahiplerine ait yazlık ev diye kullanılan evler bulunurdu. Okulumuzun hemen arkasında Alliklerin evleri vardı. Alliklerin Rifat-Abdil-Burhan ve Alişan diye oğulları vardı. O dönemde Alliklerin Alişan, Amerika da okuyor Doktor olacak derlerdi. Sonra bir de gördük ki, Doktor olmuş, gelmişti. Çarşı da gezerken, işte Doktor Alişan bu diye birbirlerine gösterirlerdi. Babamın harman savurma arkadaşı İsmail Sünbül’ün- Manav kamber ağanın evi hemen alliklerin yanı başındaydı.
Zamanın tarla takım sahibi ve Yenicenin sözü geçen ağalarından Körbaba da denilen babayusufun büyük iki katlı geniş bahçesinde, her türlü tarım aletlerinin ve Traktörün bulunduğu Çiftlik mi demek doğru olur, yoksa konak mı yer alırdı. O devrin iyi bir İsmet Paşacısı olduğu söylenirdi. Tarlalarında epeyce ırgat vardı. Ben bile Karaçalı da pamuk topladığımı hatırlarım. Pamuk tarlasında haral yüklenirken traktöre binmek, asılmak bizler için riskli, ama iyi bir eğlenceydi. Babayusufun oğlu Kemal babayiğit-yakışıklı iyi giyinen biriydi. Babasının sert tavırları, oğlunda hiç yoktu. İnsancıl biriydi. Nerden mi biliyorum. Hiçbir çocuğu kırmaz, traktöre bindirirdi.
Topal Selverin evi, iki katlı -Mavi beyaz boyalı, çok temiz- albenili bir konaktı. Bu bina Yenice de o dönemdeki göze gözüken 3–5 binadan biriydi. Arka tarafında bahçesi vardı. Bahçenin bitiminde ise Selami amcanın, bugün de aynı özelliklerini koruyan, Tenekeden yapılı büyük bir kapıyla dışarı açılan evleri yer alırdı. Selami amca aydın yapılı biriydi. Onu her gün sabah, soğuk sıcak demeden fötr şapkası ile gazete almaya giderken görürlerdi. Çocuklarını o dönemde Ankaralarda okutma fırsatı bulmuştu. Yüksek yerlerde memur derlerdi. En ilginç olanı ise, bu binalar bakımı yapıldı, kullanıldı. Halen aynı özelliklerini koruyan bir konumdadır. Selami amcanın evinden sonra bağlar bahçeler başlardı. Kendisinin de büyük sayılabilecek bağı vardı. Şimdi ki Maraş Mahallesi bu bağın üstüne yerleşmiştir.
Topal Selver’in evinin kuzeyinde Arabacı Mustafa’nın, Yanında Cengiz Kurt’lara ait bir çiftlik evi, yolun kenarında Postacı Refiğin oturduğu iki katlı yönü doğuya bakan evi ve karşısında Nasıf Ali Eserin evleri. Nasıf Ali Eser, CHP Belediye Başkan adayı iken seçimlere bir hafta kala vefat edince, Yenice gençlerinin de desteğini alan Bağımsız aday Ali Gerger’in seçimi kazanmasına yol açmıştı. Uzun süre Belediye Başkanlığı yapan, devrin kudretli adamı Ahmet Ilgaz’ın devrilmesi ciddi olay olmuş, gece sabahlara kadar eğlence düzenlenmişti. Halk sokaklara dökülmüş seviniyordu ama seçimi kazandıklarına inanamıyorlardı.

 

NOSTALJİ-YENİCE VE KENTLEŞME / 6

Kadir Duman

Yenicenin siyasal tarihine ölümü ile değişim getiren Nasıf Ali Eserin evinin bitiminden sonra, Palazların iki katlı genişçe sofalı evi yola bakardı. Az arka tarafında ise Feyzullah Serinin evi yer alırdı. Feyzullah emminin, sessiz- sakin bir görünümü vardı. Çiftçilikle uğraşır, geri kalan zamanlarda Bakkal ferhatın dükkânının önünde arkadaşları ile sohbet ederek gününü geçirirdi. Bakkal ferhatın (Alıcı) müdavimleri arasında olan şıllo Hıdır la (Bıçak), mevci cumo günlük sohbet arkadaşlarından bazılarıydı. Urumlu Fadime teyzenin yola cepheli iki katlı evinin, bir tarafında oğlu Ayrancı halis, diğer tarafında ise öbür oğlu Berber kemal otururdu. Berber kemal evlenip gidince Reşit oturmaya başlamıştı. Halis abi, posta trenlerinde ayran-limon satarak hayatını idame ettirirken, aynı zamanda istasyonda yol kenarındaki, ayran dükkanlarında Meşhur Yenice ayranı satarak Yenice ye katkıda bulunurlardı.
Yenicenin kerpiçten yapılı evlerinin, betona dönüşüm sürecinde kafadan çizdiği planları ile hem alaylı mühendislik, inşaatını yaparak da, sayısı belirsiz konutuna damgasını vuran Mevci Cumo emminin evi urumlu Fadime teyzenin evi ile yan yanaydı. Mevci cumo emmi, zamanın iyi ve aranılan bir ustasıydı. Yaradılış icabı olsa gerek ki; çok asabi biriydi. Ağabeyimin (Celal Duman) evini yaparken, Annemin bir lafına sinirlenip, keseri çiviyi atıp gitmişdi de… Akşamüzeri siniri yatışmış, gelip, çalışmıştı.
Happalı teyze ile Kemal ağanın evi ise yoldan 15–20 metre uzağa kondurulmuştu. Kemal ağa, İstasyondaki lokanta da kebapçılık yapardı. Herkes yol kenarına ev yaparken, Sivas kökenli İsmail Koçak a ait ev ve Şıllo hıdır ile şıllo Naco nun evleri de yoldan uzağa yapılmıştı. Koçakların oğlu Yaşar o dönemde okumuş orman Mühendisi olmuştu. Çalçıklerin Remzi de, o dönem de Yaşar abi gibi orman Mühendisi olmuştu. Okuma konusu, kahvelerde konuşulduğunda iyi örnek olarak gösterilirlerdi. 60 Lı yıllarda CHP li olarak kaybedilen, her belediye seçiminden sonra evinin önünden neşe içerisinde geçilen Halef (Uğur)emminin evi ile o zamanın iyi saz ve çünbüş ustası Nazım ve Musa Bıçağın evleri yan yanaydı. Nazım usta Yörede çalgı üzerine tanınmış biriydi. Daha sonraları, yaşamını idame ettirmek için Tarsusa göçmüştü. Musa Bıçak ise Her yaz günü akşamları damın üzerindeki köşke çıkar oturur, yoldan gelen geçen insanlarla bağırarak konuşur, latife yapar, tarlasından gelen, bağına giden insanlara neşe katardı. Kalbinde kötülük taşımayan ama ağzına her geleni söyleyebilen, eşi Ayol ablayla(Kaçırmıştı) bile dalga geçerek konuşan biriydi. Paşa Hüseyin ile cölüklerin Zehra teyzenin evleri Musa Bıçağın duvar komşusu idi. Paşa Hüseyin uzun boylu-ak saçlı, beyaz kalın bıyıklı hoşsohbet ve dobracı biriydi. Mendilden yaptığı çıkısının içi daima dolu olarak eve gelirdi. Büyük oğlu Cafer(Kayınbabam) ile küçüğü Cumali ağa birbirlerine benzemezlerdi. Cafer ağa, dünyayı ve yaşamı alaya alan bir anlayışa sahipken, Cumali abi aksine ciddiydi, daha titiz giyinir ve güzel konuşurdu. Zaten Sıtma Savaş da memur olmuş, Yenicelilere şifa dağıtmayı kendine görev bilmişti. Ama çok genç yaşta aramızdan ayrılmıştı. Onun için Yenice çok üzülmüştü.
Çete Haçça ile Halil emminin- Bozahmetlerin izzet ve kardeşi hoca emminin evleri sanki tek bir avluymuş gibi bu evlerin arka tarafında yer alırdı. İzzet emmi zayıf-kuru haliyle çiftçilikten geri kalmaz, evinin önünde uğraşır, dururdu.70 li yıllarda Yenicedeki sol hareketin içinde yer alan Talat Tibik, İzzet emminin torunuydu. Spor ve siyaset konuşarak, bu evde sabahladığımız çok olmuştu. Adalı Bayram ise gençlerin imrenerek baktığı bir vücuda sahipti. Halter ve vücut geliştirme çalıştığı her halinden belli olurdu. Hoca emminin oğlu Mustafa da İstanbul da okuyor derlerdi. Daha sonraları Mani ismindeki oğlu da başka bir ilde okumuş ve iş hayatına atılmışlardı. Ama Yenice ile ilğileri hiç olmadı. Veya ben rastlamadım.
Hani büyük kentlerin önemli meydanları olur ya, İstanbulun Taksimi gibi. Çölmelinin meydanı ise o zamanlar Zibillik denen, çevredeki oturanların çörünü çöpünü döktükleri bir yerdi. Belediye At arabaları ile buralardan çöpü alırdı. Afoların Bilal ve Mustafa Kardeşlerin evleri bu meydana bakardı. Evlerinin önünde ve arkasında geniş bahçeleri vardı. Kayseri kökenli Astsubay Mehmede, Bilal emmi kızını verdiğinde, Urumlulara kız vermiş diye kadınlar dedikodu ederlerdi. Hemen hergün, hava şartları iyi olduğunda evlerinin önünde, yolun kenarında doğuştan özürlü –Çalık Ali- oturur, gelene gidene selam verir, onlarla konuşmaya çalışırdı. Kendisi hem beden olarak, hem de konuşma dili olarak yeterli değildi. Herkesi tanır, söylenileni anlar, iyi söylediğinde güler, kötü söylediysen hiddetlenirdi. Muhteber teyzenin evi kanalın yanında idi. Afoların evi ile DDY de çalışan Fikri Toksoyların evinin arasındaki patika yoldan bağlara gidip gelinirdi. Muhteber teyzelerle İyi bir ahbablığımız vardı. Satey abla-Sefalet ve okuldan arkadaşım Muharrem (Morik–463) selamlaşır, sohbet ederdik. Sallanbaş Hüseyinin, Haydar emmi ile arap Müslüm Çakırların evleri kanala doğru yer almıştı. Arap Müslümün oğlu Necdet, Adana-Mersin arasında minübüs sürerdi. Daha sonraları Yenice ile Adana arasında işe veya okula gidip gelenlere epey hizmet etmişti, sarı renkli minübüsü ile. Belki de Yenice deki ilk minübüs Necdet Çakır’a aitti.

Kadir Duman