BİRİLERİ BİZİ Mİ DİKİZLİYOR
Baki Koç
Teknoloji çok hızlımı gelişiyor,yoksa biz mi ayak uyduramıyoruz!
Oysa çoğumuz bunun güzel yanlarını biliriz eşe dosta sevgiliye gönderilen mektuplar ve gelecek mektubun heyecanını çoğumuz yaşamışızdır.
Oysa şimdi anında çeşitli iletişim olanakları ile görüşebiliyor ve yazışabiliyoruz.Böylelikle hayatın akışı ve alınan kararlar daha da hızlanmakta iyi ve kötü yanları ile.Düşünmek,karar vermek için diğer güne ertelemelere kalınmamaktadır. İşyerlerinde çalişma olanaklarımızı kolaylaştıracağı yerde gelişen teknolojinin nimetleri işverene yansıyor ve bizler işle gelişen teknolojik makinaların çalisma hızına ayak uydurmaya zorlanmaktayız. Hangi alanda olursa olsun ihtiyaç geregi kullanılan teknolojik buluşlar bizlere iyi veya kötü yanlari ile yansımaktadır.
Örnegin cep telefonlarımıza kayıt yaptığımız telefon numaralarının kaçını ezbere bilebiliyoruz?Diğer özeligi cep telefonunuzla nerede oldugunuz kolayca tesbit edilebiliyor.Cep telefonunun etrafına yansıyan zararlarını nekadar bilebiliyoruz özelikle çekim gücünü sağlayan anten dreklerinin etrafına verdiği zararları!
Yapacağınız yolculuklarda kaç kişi harita kulanabiliyor?
Zamanla çoğumuz Navigasyona bağımlı olunmakdayiz?
Kitaptan okuyup ders yaparken şimdi Google teyzemize sormaktayız.
Kolaycılık hazırcılık tıpkı yaşam alanımız da olduğu gibi karakterimize de yansımaktadır!
Mutlak ki bunları çoğaltmak mümkündür.Hayatımızı kolaylaştırdığı ve bize yararlı olduğu sürece teknolojinin nimetlerinden yararlanmak gerekmektedir bu tartışılamaz.
Lakin her şeyin bir sınırı olmalıdır.Her bireyin özgürce yaşama hakkını elinden almamak gerekir.Yani düşünün ki bir köyde,kasabada yada şehirde yaşadığınızı.Güncel yaşamınızda ensenizin kökünde bir kamera gözü üstünüzde olduğunu hissetseniz yada bilseniz nasıl yaşayabilirdiniz kendinizi ne kadar özgür hissedebilirsiniz!
Ayrıca korunma amaçlı kulandığınız uydu bağlantılı Kameraları bazı programlar sayesinde izlenebilmektedir.
Çarşıda gezer iken yan gözle bakana namus meselesi değerlendirdiğimiz durumlardaki tavrımız .Günün 24 Saat köyünüzde kasabamızda şehrimizde ailenizin komşunuzun dostunuzun kamera ile takip edildiğini görmek bilmek kimin yada kimlerin işine yarayabilir?
"Yasamak bir ağaç gibi hür ve bir orman gibi kardeşçesine."
Köyümüzde Saya gezme
alamanyabeyleri / Anşe K.
Saya erkek çocuklarindan oluşan bir gruptur.
Kış yarısı davarın yüzü yetince ( karnında kuzusu olunca ) Şubat ayının ortası gibi.
GARNAPA
Karnına ve sırtına kerpiç koyup,haba giydirip kayış ile veya ip ile bağlanırdı.Gözüne Portakal kabığını oyarlar gözlük gibi takarlar yüzünü siyak is ile boyarlardı.Ayaklarında eskiden Çarik olurdu.
Görevi ise seyircilerin gelini kaçırmalarını önlerdi.Vardıkları kapiya yatar ziyafat aalırdı bulgur yağ gibi bir hediye verirdi ev sahibi,hediye almadan kalkmazdı.
TİLKİ
Kafasına siyah fes takarlar kulak yaparlardi.Bezden kısa Ceket altına pantolon suratınada is ile siyaha boyarlardı.Elinde palaska olurdu palaskayı ikiye katlar bir birine vurdurarak ses yapar korkuturdu, gelini korurdu kimseyi gelinin yanina yaklaştırmazdı.
KÜÇÜK TİLKİ
Birde küçük tilki olurdu.
Cekete kollarinı sokmadan üzerine takarlar ceketin bir dirseğinden öbür dirsegine kadar döşünün üzerinden bir sopa sokarlar ceketin önünü dügmelerleridi.
Kollarinı ise sol kolunu arkasından ceketin altından kayşin altından arkasına çikarir kuyruk yapar elini sallardı sag elini ise yine aynı şekilde ön tarafdan cekedin ve kayışın altından önünden çikarir salardı.
Görevi ise geline sarkıntılık yapıp rahatsiz ediyordu.
Öbür tilkide gelini hem küçük tilkiden hemde seyirciden koruyor uzaklaştırıyordu.
Seyirciler ise takip eder gelini ilk firsatta kaçırmaya çalisirlar idi.
DEVE
Deve üç insandan oluşurdu birinci dik duruyor ikinci birincinin belinden veya ceketinden ücçüncü ikincinin ceketinden veya kayisindan tutuyordu.Üzerlerine savan atarlardı savan yerde sürünürdü ayakları gözükmesin diye.Arkadakine savanın üzerine posttan kuyruk yapıp dikerlerdi.Öndeki dik dururdu onu kafasını deve kafası yaparlardı.Püskül takarlar zil takarlar süs yaparlardı yapılan bu deve kafası posttan yapılırdı ve bir oragın üzerine oturtulurdu öyleki oragın sapı dik duranın kafasına geçirilir oragın sapida eline verilirdi saga sola döndükce oragin sapi ile posttan yapılmış olan kafasını hareket etirir idi.
Gözü görmedigi içinde deveyi çeken bir de deveci olurdu.
Görevi ise vardıkları kapıya ıkarlardı bir şey almak için ıkdıkları kapıya da gıdaklarlar idi tabiki her kapıyada deve ıkmaz idi. ( gıdak davar gıdagidır )
Tilki ile karnapa deveyi korurlar idi.
YÜK EŞEGİ
Alınan veya verilen hediyeleri taşimak için yük eşegi olurdu.Yaşlı olgun bir kişi olur idi bütün bu gurubu temsil eden.İster deve yi ister Eşegi çeken ikisininde giyimi ceket ve pantolon olup suratlarını is ile boyarlardı.Ayrıca devecinin uzun sopası olurdu deveyi rahatsız eden seyircilere vurur deveyi korurdu.
GELİN
Üc etek entare ve salta giyerdi sırtına dik kulak yaparlardı.Tozakdan baş yaparlar renkli bezlerden sararlardı.Yüzüne kırmızı duak yaparlardı ayağında çarik elinde eldiven olurdu.Don giyerdi dikilmiş.Ayrıca renkli süslenirdi .Erkek olurdu gelin.
Köyü tüm dolaşirlar verilen veya alınabilen hediyeler toplanır.
Bir eve misafir olurlardı topladıkları hediyelerden ev sahibi yemek yapardı artan hediyeler bakkala verilir karşilığında ise içki alınırdı.Misafir olduklari ev sahibinde o gün hep beraber eglenirler idi.
YANGIN YERİ
alamanyabeyleri / Agustos.2013
Bilgi ve egitimden yoksun geri kalmış yada geri bırakdırılmış ülkelerde.Bazen mantığımızın kavrayamadığı böylesi olaylar kaçınılmazdır!Çünkü bu ülkede insanı yakarlar yüzlerce insanın gözü önünde,bundan hayıf alırlar!Doğayı yakarlar yakanı sineye çekerler cezalandırmazlar!
Herne desek boş,bizim insanımız kendine yakışanını yapar!
Tatil yolculuklarımda yanan çok tarlalar gördüm,durup seyretim resimler çekdim.Yanan alevlerin içerisinde onlarca leylakları seyretim kavrulan böcekleri yerler iken gözlerime inanamadım o alevlerin dumanların içerisinde korkmadan duruşlarına şaşirdım.
Ya dedim bak şu işe Leylakların bile damak tadını değişdirdik.
Yol kenarlarında tepelerde yanan fidanları gördüm.Tarla sıçanlari böcekler sürüngen hayvanlar yüzlerce binlerce yaratıkları yok eden tarla yangınları.Ve onlardan beslenmesi gereken kuşlar doğa birbirine bir zincir misali bağlıdır öyle beslenir dengeyi öyle korur.Biz insanlar tarlayı sürmek kolay olsun mantığı ile bilinçsiz bir tutum sergilemekle doğanın dengesini bozdugumuzun farkındamıyız!
Yoksa bizim mi dengemizde bir bozukluk var !
SU YAŞAM KAYNAĞIMIZDIR
alamanyabeyleri / 2009
Birlikde daha güzel yarınları yaşayamadığımız sürece,hep düne özlem duyacagız!
Bahaneler ile buluşma yeri olmamışmıdır sevgiden habersiz.
El Uzat Bir Gül Verem
Dur Dur Dursene
Dur Bir Haber Versene......
Elinden bir tas su, içmez olaydım
Yolum düştü köyünüzden geçmez olaydım
Gelmez olaydım, güzel yüzüne bakmaz olaydım.....
Eğilmiş zülfünü, suya düşürmüş
Mevlam bu güzeli kime yar etmiş
Gelmez olaydım, güzel yüzüne, bakmaz olaydım......
alamanyabeyleri
YOL ANILARI
alamanyabeyleri
Kayseri'de Kadiburhanetin orta okulda okuduğum yıllardı abim ile.Bir hafta sonu Ali abi ile Köye gitmek için akşam Tren"ine binmiştik.
O yıllarda Ali abi (Ali Cinar) Şakir abi (Şakir Tahiroglu) beraber otururlardı aynı mahallede ve isimlerini sayamayacağım kadar çok abilerimiz var idi Kayseri'de okuyan.Tren ile Köye gitmek icin Istasyona gitik Ali abi ile Saat altı yedi gibi idi istasyonda Tren geldi ve hemen oturacak bir yer de bulmuştuk.Okul hayatına henüz yeni, atılmış evden ayrılığın özlemi ağır geldiği için her fırsata Anamı ziyarete gider idik Köye.Şu an aynı duyguları çocuklarım yaşıyor ve o günler bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor.
Çocukları tembihler iken Anamın bana söyledikleri aklıma geliyor gülümsüyorum.Trenin kalkış saati iki saat ertelenmişti ve bu ertelemeler öyle bir uzamıştı ki sabahın ışığı etrafı aydınlatmaya başlamıştı.Acaba tekrar eve mi gitsek diye bir çelişki içerisinde sabah olmuştu.Nihayet sabahın erkenin de Tren yola çıkmıştı.Yolculuk esnasında dışarıyı seyrederek geldik.Karaözü istasyonunda inip Köye yol almaya başlamıştık.Bu yollar kışın zor olur idi abim ile kışın gittiğimizde biraz da Sebze ve Meyve alırdık Anama.Karaözü istasyonundan eve gittikçe katlardı yükün ağırlığı ama eve varmanın sevinci mutluluğu ve özlemi daha ağır gelirdi yükü hafifletirdi.Ayın ışıgında her taraf bem beyaz bir yorgan gibi örtülmüş doğa harika bir güzelimdi bazen üşürdüm ve abim Kar üzerinde kalan kuru otları toparlar bir ateş yakardı kısa da olsa elerimizi ısındırır yola devam ederdik.Abim benim kadar üşümez idi o kendine ısınmak için bir çare bulmuş ara sıra bir yudum alır imiş bunu yıllar sonra öğrenmiştim.En güzel anı eve geldiğimizde Anamın büyük bir heyecan ve sevinç ile kim o deyip kapıyı açması yavrularım diye seslenmesi olur idi.Bu mutluluğu hiçbir şeye değişmez idim canım Anam ve tüm Anaların ömrü uzun olsun.
alamanyabeyleri
Bizde bütün yıl tatile odaklanarak çalışırız ve tatil her ne kadar stres atmak dinlenmek olsa da önce bir 3000km lik yolculuk sınavından ve gümrüklerdeki arama ve bekleme stresinden geçeriz.
Bir çoğumuzun yol anıları vardır eğe bölgesinin güzel beldelerinde tatilin tadını çıkarmak bir başka güzel oluyor senenin yorgunluğu kalmıyor insanda.Hani bazen kızmıyor da değilim yani ne öküzler var diyorum,iç kardeşim iç içte güzelim denize niçin atarsın çöpünü sigaranı şişeni v.s
Uzun bir yolculuktan sonra gelmiştik artık gecenin bir yarısında eve Ana Baba ocağına.Nerden nereye tıpkı mevsimlik göç eden Turnalar misaliyiz.
Sayılı günler tez geçer derler ya hep de öyle oluyor.Köyün tadını çıkarmış artık geri dönüş için akşamdan hazırlık yapılmış sabah araba yüklendi üç beş komşu sağ olsunlar ziyarete geldiler.
En kötü anıda budur yolculukta ayrılıklar gözü yaşlı eşi dostu anayı babayı yani sevdiklerini geride bırakmak sızlatır bazen içini.
''Ayrılıklar hep hüzündür
Ya gidenler üzülür
Ya da geride kalanlar
Birde
Üzülmek için geç kalanlar''
Oruç bibinin harmanı da keza aynısı idi oradan da Oruç bibi kovalardı.
Okulun bahçesinde camları kırıyormuş,şimdi çocuk olmak varmış.
Arkadaşımız İpsala'dan on sekiz kilometrelik bir kuyruktan ayrılıp Edirne'nin yolunu tutmuştu.Lakin Edirne'deki Kapıkule Gümrüğü de ondan beterdi.Pazarkule gümrük kapısına karar vermiştik Pazarkule'de buluştuk saat on suları gibi idi ve iki kilometre kuyruk olduğunu öğrenmiştik ve sevinmiştik.
Gayet rahat bir sevinç ile çarşıda önce yiyecek ve içecek ihtiyacımızı giderdik yolculuk için market ten su ekmek gibi azığımızı almayı da ihmal etmedik.Anam yola çıkar iken oğul ekmeğin suyun bol olsun derdi.Her zaman da bu konuda hak verirdim Anama.Saat on bir gibi kuyruğa takılmıştık artık iki kilometre diye seviniyoruz.Daha Köyün ortasındayız yüz metreyi iki saate almaya başladık.Bakkal'dan birkaç şişe daha Su aldım sağ tarafımızda Köy Kahvesi vardı hava sıcak mı sıcak arabayı çalıştırsan bir türlü çalıştırmasan bir türlü.Artık bir kaç saat içerisinde yolcular kornaya takılmaya başlamıştı.Kahvedeki Köylüler sinirleniyordu korna çalanlara.Biz sesimizi duyurmak derdinde iken artık onlar bu kuyruktan nasıl bir ticari kazanç sağlarız derdindeler idi.
Deyim yerinde ise Kaplumbağa hızı ile yol alıyorduk.Saat iki gibi Köyün dışına çıkmıştık.Aldığımız her yüz metrenin bir başka anısı var idi artık.Köy Kahvesinin önünde iken yöresel bir Televizyon kanalı geldi iyi hatırlıyorum o sene Kemal Derviş ayağının tozu ile Amerika'dan gelmişti.Yolcular isyanlarını spikere dile getirdiler.Bir yolcu tatile geliyoruz bilmem bu kadar turist olarak döviz bırakıyoruz hep yolculuk çilesi çekiyoruz sınırlarda diye yanıktı ve diğerleri de benzeri dertlerini şikayetlerini dile getirdiler.Faydası oldu mu yok olmadı televizyona bir haber malzemesi olmuştuk.
Köyün dışında artık Arabaları yola bırakıp araziye dağıldık gölgelere veya araba kenarlarına piknige gelen tatilciler olmuştuk artık.Köy halkı yılların tecrübesini almış olsa gerek bir anda yol kenarında satıcıların biri geliyor diğeri gidiyordu.Aklınıza her ne gelirse yok yok idi hatırladıklarım Pikap üzerinde tekerlekli Bakkallar Kenarları Dantele örülmüş Havlu satanlar Çocuklar Su satanlar Belli noktalara yerleşmiş Çay satanlar Börek satanlar.
Sıcak bir yandan sivri sinekler bir yandan sabah olmuştu ve gece ara sıra birazcık arabaları ileri ileri iteliyorduk.Bazen de uyuyup kalanları uyandırmaktan çekiniyor soluyorduk.Akşamdan kalan Çaycılar sabahın erkenin de hala aynı yerlerinde idiler onlar da bizler gibi sabahlamışlardı arabadan indim elimizi yüzümüzü temizledikten sonra iki çay alıp geldim hanımla içtik kahvaltımızı yaptık.Hanım ikinci çayları gidip aldı geldi.Bir ara sen çaya ne kadar verdin dedi söylediğimde kızdı benden fazla almış ... dedi.Gidip üstünü alacağım dedi dedim değmez buna hanım boş ver.Zaten herkes tutturduğunu alıyordu.İyi hatırlarım bir yolculuğumuzda Kırklareli'nde iki aile oturup yemek yemiş bir Koyun parası ödemek zorunda kalmıştık.Artık herkes yuvasından yani arabasından çıkmıştı dışarı ve hala gümrük görünmüyordu.
Artık Saate dört araba zor geçiyordu.Köy tarafından insanlar çoğalarak bize doğru geliyorlardı ve anlaşılmayacak şekilde sesler yükseliyordu.Akşam bizim yapmayı düşünüp yapmaktan çekindiğimiz tepkiydi bu yolcular isyan edip gümrüğe doğru yürüyorlardı ve gümrük kapısına geldiğimizde tıklım tıklım öfkeli gurbetçilerle dolmuştu.Dertlerimiz aynı idi niçin bizleri bırakmıyorsunuz bu kadar bekletiyorsunuz yanıt o ana kadar hep aynı idi Yunanlar bırakmıyordu.
Bu protesto sonuç vermişti bir gün önce saat on bir gibi girdiğimiz bu kuyruk yirmi üç Saat sonra hareketlenmişti.Artık her geçen arabayı gurbetçiler alkışlıyordu.
Yirmi üç Saat beklediğimiz Pazarkule gümrüğünden nihayet çıkmıştık ve Yunan gümrüğünde hiç beklemeden yolumuza devam etmiştik.
Taşeron Firma adı altında düşük fiyatlar ile çalışdırılan emekciler çalışdıkları ve çalışdırıldıkları Firmalar arasında fırsatan istifade niteliginde düşük ücretle ve kötü koşular altında çalışdırılmakdadır.Ekonomik kıriz ile birlikde gelişip büyüyen bu sektör öyle bir konuma geldi ki,artık işci bulma kurumları ile birlikde çalışabilmekde dir.Hata bazı Firmalar başka Taşeron Firma adı altında kendilerine yeni oluşumlar kurarak bu fırsatan istifade etmekdedirler.
Alım gücü düşen işci sınıfının yaşam standartı ve geçim sıkıntısı bununla birlikde emekçilerin ikinci bir işde çalışma riskini doğurmakdadır.Bir örnek verecek olursak.
Diger bir yandan yarın nerede hangi Firmada ne kadar çalışacağını bilmeyen bu işciler artık günlük çalısmaya günlük düşünmeye ve günlük tüketmeye başlamışdır.Artık yarına yarınlara dönük planlar yapmak ona hayal ürünüdür.
Artık hafta sonu'nun ailesel bir önemi kalmadığı gibi dini açıdan da bireye zaman bırakmamışdır.Biz işci sınıfı açısından bakalım olaya Anne ve Baba çalışdıkları bu yogun tempo içerisinde artık evlerini bir pansiyon gibi kulanmaya ve çocuklarına yeterince ilgi ve sevgiyi verememekde dir.Böyle yetişip gelişen bir aile fertlerinden egoist bireysel bir gençliğin oluşmaması mümkün degildir.Mutlak ki böylesi bir toplum,var olan sistemin de emelidir!
Bütün bu olumsuzluklara ragmen oturdugumuz yerlerde dertleşip şikayetleşeceğimize sendikal mücadele içerisinde yer alıp sınıfsal özeliklerimizi ve haklarımızı gasp eden bu sisteme karşı sendikal mücadelede yer almakdır, başka bir alternatifimiz de yokdur.